Hayattaki herşey gibi ülkelerin büyüklüğü, o ülkein güçlü oluşu da kurduğu denge ile ölçülür. Dengeyi kaçırdığınızda tıpkı bireysel hayatlarda olduğu gibi ülkelerde zehirlenir. Bunu sokaktaki şiddeten görürsünüz. Bunu merhametini yitirmiş çoğunluklarla ölçersiniz.  Eğer toplumsal dengeyi kurmayı  başaramazsanız o devlet te o millette zehirlenir ve kovuğuna bir kemirici girmiş ağaç gibi dimdik görünsede yavaş yavaş içten içe çürümeye başlar. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki; Hayatta herşey bir denge üzerine kurulmuş. Kainatta, evrende, bizim bildiğimiz, bilmediğimiz çevremizde farkına bile varmadığımız milyonlarca hareket var, yaşam dengemizi korumak için. Kolumuza konan bir sinek, etrafta gezen binbir türlü böcekler, ormanda, denizin dibinde ıssız dağlarda, kuytu köşelerde kuyularda, bilmediğimiz milyonlarca canlı, cansız herşey dünyanın dengesini korumak için birer görevli hizmetimize sunulmuş. birer işçi gibi. Kimi beslenmemizi, kimi oksijenimizi , kimi güvenliğimizi kimi huzurumuzu ve kimi kim bilir bilmediğimiz hangi dengeyi korumak için görevinin başında. Hayatın her alanı dengeyle ayakta duruyor. Büyük devletler her alanda dengeyi koruduğu için yüzyıllarca ayakta kalmış tarihe geçmiş, hala adından söz ettiriyor. bir ülke sadece eğitimle, sadece sanai ile sadece sanat veya sadece tarımla ayakta duramaz, hiçbiri bir diğerinin boşluğunu dolduramaz, yönetimde üretimde ve tüketime denge olmazssa herşey tepetaklak olup yok olup gider. tıpkı insan ilişkilerinde olduğu gibi. Dengeyi bir kere kaçırdığımız da kökünde huzur mutluluk olan tadından yenemeyecek herşey zehire dönüşür. Bilgeye sorduklarında onunda dediği gibi. ihtiyaçtan fazla olan her şey zehirdir! dengeyi bozar, Fazla güç, fazla dinlenmek fazla yemek, fazla ihtiras, fazla korku, fazla sakinlik, fazla neşe, nefret, hatta fazla iyi niyet! Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir! Ülkelerin huzur ve güvenliği de aynı temeller üzerinde kurulur. Bu temelin güçlü olması ise; Hak, hukuk, adalet, özgürlük, dayanışma ve tabi ki eşitlik ilkesinin adilce sağlanması ile mümkündür. Peki geçmişi Osmanlı gibi güçlü ve kudretli bir imparatorluk olan ülke olarak bunu başarabiliyor muyuz? Onun cevabını da siz vereceksiniz..