deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

CAN ATAKLIʹDAN ÇOK ÇARPICI GALATASARAY-BEŞİKTAŞ DERBİSİ YAZISI

EKONOMİ (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 24.09.2013 - 10:08, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:01
 

CAN ATAKLIʹDAN ÇOK ÇARPICI GALATASARAY-BEŞİKTAŞ DERBİSİ YAZISI

HABERPİ/ÖZEL- İşte Can Ataklıʹnın ʹOLİMPİYAT STADI REZALETİ AKP’NİN ÇİRKİN TUZAĞIʹ başlıklı yazısı ʹİyi bir Fenerbahçeli olarak ara sıra Fenerbahçe’nin maçlarına gitmeye çalışıyorum. Ama uzun süredir diğer takımların maçlarına gitmemiştim. Bu Pazar Olimpiyat Stadı’nda yapılan Beşiktaş Galatasaray derbisine “gelir misin” dediklerinde atladım gittim. Gittim ve o rezaleti yerinde yaşadım. İlk izlenimimi söyleyeyim; Türkiye’yi Allah korumuş da 2020 oyunlarını bize vermemişler. Bu kafa ile nasıl olimpiyatlara soyundular anlamak mümkün değil. Daha kendi takımları arasındaki bir maç için bir organizasyon yapmayı beceremeyen zihniyet koca olimpiyatları yapmaya nasıl cüret etmiş. İKİ MANZARA Pazar günkü Beşiktaş Galatasaray derbinde öne çıkan iki manzara vardı. Bunlardan biri iktidarın sırf kendine yönelik protesto ve gösterileri önlemek için başvurduğu çirkin tuzak. İkincisi ise “sahipsiz İstanbul’un” bir dev maçta yine nasıl sahipsiz bırakıldığının manzarası. Öncelikle Beşiktaş üzerinden tüm Türkiye’ye hazırlanan tuzağı anlatmak istiyorum. Gezi protestoları iktidarın bütün kimyasını bozdu biliyorsunuz. Gezi’ye kadar astığı astık, kestiği kestik olan iktidar, ilk kez Gezi protestolarıyla sarsıldı. O güne kadar eleştiren, soran, sorgulayan, karşı çıkan, protesto eden herkesi şiddet kullanarak sindirmeyi başaran iktidar Gezi olaylarında büyük şok yaşadı. Çünkü Gezi eylemine katılan çok genç insanlar beklenmedik bir anda “Yeter ama artık” diyerek isyan etti. İktidar her zamanki alışkanlığı ile bu karşı çıkışı da şiddet kullanarak ezeceğini düşündü. Ama bu kez öyle olmadı. Gaz sıktıkça, insanları tazyikli suyla taciz ettikçe kalabalıklar büyüdü, bir çığ oldu. Olayın ilk şokunu atlatan iktidar demokrasilerde kimsenin aklına gelmeyecek bir yöntemi kullanmaya kalktı. Başbakan halkın karşısına halkı koyarak, halkı birbirine düşman ederek kendine yönelik protestoların üstesinden geleceğini düşündü. GEZİ HER YERDE Gezi direnişinin tüm ülkeye yayılan sloganını biliyorsunuz; “Her yer taksim, her yer direniş.” Bu iktidarı çok rahatsız eden bir slogan. Çünkü bu sadece atılmakla kalmıyor ve Türkiye’nin her yerinde eyleme dönüşüyor. Özellikle doğal olarak büyük kitlelerin toplandığı yerlerde (maçlar, yarışmalar, konserler, bayram törenleri vs) halk kendiliğinden “Her yer Taksim her yer direniş” sloganını atmaya başlayıveriyor. Maçlar, toplumun neredeyse bütün kesimlerinin toplandığı en popüler kitlesel gösteriler. Miting gibi, zaten aynı görüşte olanların gittiği toplantılar, konserler veya konferanslar gibi değil. Maçlarda her kesimden insan var ve buralarda yapılacak kitlesel gösteriler çok daha etkili oluyor. Hele Beşiktaş’ın “Çarşı” gibi çok ateşli ve heyecanlı bir taraftar grubunun Gezi eylemleri içinde yer alması bu eylemleri maçlara da taşımaya karar vermesi iktidar açısından çok ürkütücü. İktidar zaten çizilen karizmasını kurtarmak için aklına gelen en kötü şeyi uygulamaya koydu. Spora çirkin siyaseti sokmaktan çekinmedi. Maçlarda oluşabilecek protestoları önlemek için akla hayale gelmeyen önlemlere başvurmayı çare olarak gördü. BEŞİKTAŞ ÜZERİNDEN TUZAK Her konuda insanları ikiye bölmekten ve çatıştırmaktan çekinmeyen iktidar, en büyük kitleleri barındıran futbolda da aynı yöntemi uyguladı. Maçlarda slogan atılmasını önlemek için önce bir dizi polisiye önlem aldı. Bununla yetinmedi klüp yönetimlerini adeta tehdit ederek “siyasi slogan atılması halinde ağır cezalar verileceğini” bildirdi. Klüpler içine nifak soktu. Fenerbahçe maçında “Her yer Taksim” sloganı mı atıldı bir hafta içinde “genç Fenerbahçeliler” diye bir dernek kurdurulup stadın içine salındı. Bu militanlar slogan atıldığı an harekete geçerek karşı sloganlar atmaya hatta diğer insanlara saldırmaya başladılar. Protestolara yer vermeyen Penguen medyası da aldığı talimat gereği bu “sarı derneklerin” karşı eylemlerini büyüterek yayınladı. Aynısı bu hafta Beşiktaş Galatasaray maçında ortaya çıktı. Kendilerine 1453-Beşiktaş diyen güya bir taraftar grubu “Her yer Taksim” sloganlarına karşı küfürle karşılık vermeye kalkıştı. Ama maçın sonunda yaşanan olaylar bana göre tuzağın çirkin bir şekilde sırıtmasıdır. Bu maçta daha önce benzeri hiç yaşanmamış bir olay yaşadık. Tam maç biterken, kırmızı kart gören bir Galatasaraylı futbolcunun seyirciyi tahrik eder davranışları üzerine sahaya bir anda bazı kişiler atladı. Ortalık karıştı. Maç tatil edildi. Akıl alır gibi değil. Beşiktaş mağlup. Maç neredeyse bitmiş. Artık en geri zekalı seyirci bile biliyor ki, eğer maç sırasında sahaya yabancı madde atılırsa, meşale yakılırsa, sahaya girilirse hele hele futbolcular ya da hakem saldırıya uğrarsa, o klüp ceza alır, sahası kapatılır ya da birçok maçı seyircisiz oynanır. Demek ki o sahaya girenler “geri zekalı” bile değil. Onlar başka bir şey. Şimdi gelelim sonuca. Beşiktaş bu nedenle mutlaka çok ağır bir ceza alacaktır, Sahası nereden baksanız 5 maç için kapatılacaktır yani bundan sonraki en az beş maçını seyircisiz oynayacaktır. Seyirci olmayınca tezahürat da yok slogan da yok. Ama klübe para da yok. AMACA ULAŞILIYOR En az beş maç seyircisiz oynayacak Beşiktaş’ta herhalde çok ciddi bir tartışma yaşanacaktır. İktidar yanlısı kesimler “Futbola siyaset sokuldu, bize ne Gezi’den, direnişten” propagandasına başlayacak ve sıradan Beşiktaşlıları da doğal olarak etkileyeceklerdir. Klüp polisin kameralarla tesbit edip maçları izleyen savcıların önüne koyduğu fotoğraflara bakarak kombine bilet iptalleri yaptığı gibi klübün uğradığı zararı bu kişilere fatura etmeye kalkacaktır. İnsanlar böyle bir yükün altına gireceklerini gördüklerinde korkuya kapılacak ve bir daha asla bu tür bir eylemin içinde yer almayacaklardır, ki zaten asıl amaç da bu. Bunun da ötesinde Beşiktaş’a düzenlenen bu tuzak doğal olarak bütün takımları etkisi altına alacaktır. Aynı şekilde Fenerbahçe ve Galatasaray da iktidarın bu provokasyonunun başına geleceğini bilip ona göre önlemler almaya kalkacaktır. Basit bir mantıkla “slogan mı atıldı, o halde sahaya sokun birkaç adam, kapattırın stadı” politikasının mutlaka kendi başına da geleceğini görecektir diğer takımlar da. Haftaya Fenerbahçe maçında bu kez sahaya patlayıcı atılmayacağının garantisi var mıdır? Çıkarılan yasa ve yönetmelikler nasıl olsa yapanı değil klübü sorumlu tutuyor. O halde hangi takımın seyircisi hükümeti protesto etme cüreti gösteriyorsa, Beşiktaş’a yapılanın benzeri onların başına getirilir ve sorun çözülür. Bu nedenle, Beşiktaş Galatasaray maçında yaşananlar kimi saçma sapan spor yorumcularının dediği gibi “futbolun ölümü, futbolda şiddetin çirkinliği” falan değil, tamamen iktidarın kendine yönelik protestoları susturmak için uyguladığı rezil bir tuzaktır. Bunu herkes görmeli ve bilmelidir. Saçma sapan spor tartışmaları içinde sadece iktidarın ekmeğine yağ süren açıklamalar yapmak yerine oynanan oyunu tüm Türkiye’ye anlatmak zorundayız. GELELİM STAD REZALETİNE Dağın başına olimpiyat stadı diye bir şey yapılmış. Ulaşım, aynı kaynaktan beslenen ve çok uzaklardan stadı çepeçevre dolayan iki dar yoldan yapılabiliyor. Stadın etrafında tel örgülerle çevrilmiş geniş bir alan var. Tribünlere giriş “kuzey ve batı” adını verdikleri iki kapıdan yapılabiliyor. Bu kapılar çok dar. İlk güvenlik kapısını aştıktan sonra her nedense asfalt ya da beton dökülmemiş toprak bir yoldan stada ilerliyorsunuz. Eğer biletiniz “alt bölümse” şanslısınız çünkü düz gidip stada giriyorsunuz. Yok eğer üst bölümse Mayalar’ın tapınaklarında gördüğünüz o dik merdivenlerden tırmanmak zorundasınız. Stadın kapasitesi 70 bin olarak belirleniyor. Ama Beşiktaş galiba biraz fazla bilet satmış, çünkü ekranlarda “seyirci rekoru 76 bin bilmemkaç” diye yazıyordu. Bu nedenle çok erken saatlerde gidenler hariç kimse biletindeki numarada oturamadı. Biz 8 kişiydik ve güç bela merdiven boşluklarında ayakta durabildik. (NOT. Bu konuda UEFA’dan ayrıca ceza gelebilir. Çünkü statdaki bütün merdiven boşlukları tamamen doluydu. UEFA’nın en çok dikkat ettiği kural bu.) Maçtır, heyecandır, boşlukta ve ayakta maç seyredebilir insan. ÇIKIŞ REZALETİ Maç çıkışı ise asıl rezaletin başladığı andı. İstanbul’un sahipsiz bir kent olduğunun kanıtıydı adeta. Binlerce araç hiçbir görevli olmadığı ve hiçbir organizasyon yapılmadığı için rastgele parketmiş. Yine hiçbir görevli olmadığı için müşteri kapma yarışındaki minibüsler sağlı sollu zaten tek arabalık geçiş olan yolların tamamını kapatmışlar. Onbinlerce insan, tamamen kendi kaderine terkedilmiş halde dağın başından evine gitmeye çalışıyor. Zaten biri gidiş diğeri geliş iki şerit yollar tem yöne doğru üç sıra halinde akmaya çalışıyor. Ortada ne bir trafik polisi var ne de başka bir görevli. Birinin başına bir şey gelse, ortalığı karıştırmak isteyen provokatörler eylem yapsa, bir araba yansa müdahale edecek kimse olmadığı gibi zaten bu teknik olarak da olanaksız. İstanbul’un güya bir valisi bir emniyet müdürü var değil mi? Aslında yoklar. Onların tek görevi var. İktidarı her türlü protesto ve gösteriden korumak. O vali ve emniyet müdürünün aklını taktığı tek konu var. Taksim’i ve Gezi Parkı’nı korumak, sağda solda gösteri yapılmasını önlemek bunun için halka karşı en vahşi, en gaddar şiddeti kullanmak. Ama 80 bin kişinin onbinlerce araçla geldiği bir stadın çevresinde önlem almak, maç heyecanı ile dağın tepesine gelen insanlara yardımcı olmak, çevreyi organize etmek ve en doğrusuyla halka gerçekten hizmet etmek akıllarının ucundan bile geçmiyor. Çünkü bunun iktidardan gelecek bir karşılığı yok. Halka hizmet ettikleri takdirde iktidar tarafından taltif edilmeyecekler hatta iktidar bunun farkına bile varmayacak. Bu nedenle sadece “iktidara ne kadar bağlı olduklarını gösteren” tutum ve eylemler içindeler. Hükümete, hükümetin başına yönelik bir protesto eylemini kafa kırıp göz çıkararak engelledikleri takdirde her türlü takdire açık olduklarını biliyorlar. Tabii İstanbul halkı da kuzu gibi. Bir maç uğruna eziyet çekenler, oysa gerekli önlemler alınması halinde tıpkı medeni ülkelerdeki gibi rahatlıkla bu maça gidebileceklerini düşünmüyorlar bile. Kaderine razı gelmiş uysallar gibi aslında insan haklarına, vatandaş olma bilincine adeta darbe olan bu tür aymazlıkları görmezden geliyor, yoluna devam ediyor.- CAN ATAKLI
HABERPİ/ÖZEL- İşte Can Ataklıʹnın ʹOLİMPİYAT STADI REZALETİ AKP’NİN ÇİRKİN TUZAĞIʹ başlıklı yazısı ʹİyi bir Fenerbahçeli olarak ara sıra Fenerbahçe’nin maçlarına gitmeye çalışıyorum. Ama uzun süredir diğer takımların maçlarına gitmemiştim. Bu Pazar Olimpiyat Stadı’nda yapılan Beşiktaş Galatasaray derbisine “gelir misin” dediklerinde atladım gittim. Gittim ve o rezaleti yerinde yaşadım. İlk izlenimimi söyleyeyim; Türkiye’yi Allah korumuş da 2020 oyunlarını bize vermemişler. Bu kafa ile nasıl olimpiyatlara soyundular anlamak mümkün değil. Daha kendi takımları arasındaki bir maç için bir organizasyon yapmayı beceremeyen zihniyet koca olimpiyatları yapmaya nasıl cüret etmiş. İKİ MANZARA Pazar günkü Beşiktaş Galatasaray derbinde öne çıkan iki manzara vardı. Bunlardan biri iktidarın sırf kendine yönelik protesto ve gösterileri önlemek için başvurduğu çirkin tuzak. İkincisi ise “sahipsiz İstanbul’un” bir dev maçta yine nasıl sahipsiz bırakıldığının manzarası. Öncelikle Beşiktaş üzerinden tüm Türkiye’ye hazırlanan tuzağı anlatmak istiyorum. Gezi protestoları iktidarın bütün kimyasını bozdu biliyorsunuz. Gezi’ye kadar astığı astık, kestiği kestik olan iktidar, ilk kez Gezi protestolarıyla sarsıldı. O güne kadar eleştiren, soran, sorgulayan, karşı çıkan, protesto eden herkesi şiddet kullanarak sindirmeyi başaran iktidar Gezi olaylarında büyük şok yaşadı. Çünkü Gezi eylemine katılan çok genç insanlar beklenmedik bir anda “Yeter ama artık” diyerek isyan etti. İktidar her zamanki alışkanlığı ile bu karşı çıkışı da şiddet kullanarak ezeceğini düşündü. Ama bu kez öyle olmadı. Gaz sıktıkça, insanları tazyikli suyla taciz ettikçe kalabalıklar büyüdü, bir çığ oldu. Olayın ilk şokunu atlatan iktidar demokrasilerde kimsenin aklına gelmeyecek bir yöntemi kullanmaya kalktı. Başbakan halkın karşısına halkı koyarak, halkı birbirine düşman ederek kendine yönelik protestoların üstesinden geleceğini düşündü. GEZİ HER YERDE Gezi direnişinin tüm ülkeye yayılan sloganını biliyorsunuz; “Her yer taksim, her yer direniş.” Bu iktidarı çok rahatsız eden bir slogan. Çünkü bu sadece atılmakla kalmıyor ve Türkiye’nin her yerinde eyleme dönüşüyor. Özellikle doğal olarak büyük kitlelerin toplandığı yerlerde (maçlar, yarışmalar, konserler, bayram törenleri vs) halk kendiliğinden “Her yer Taksim her yer direniş” sloganını atmaya başlayıveriyor. Maçlar, toplumun neredeyse bütün kesimlerinin toplandığı en popüler kitlesel gösteriler. Miting gibi, zaten aynı görüşte olanların gittiği toplantılar, konserler veya konferanslar gibi değil. Maçlarda her kesimden insan var ve buralarda yapılacak kitlesel gösteriler çok daha etkili oluyor. Hele Beşiktaş’ın “Çarşı” gibi çok ateşli ve heyecanlı bir taraftar grubunun Gezi eylemleri içinde yer alması bu eylemleri maçlara da taşımaya karar vermesi iktidar açısından çok ürkütücü. İktidar zaten çizilen karizmasını kurtarmak için aklına gelen en kötü şeyi uygulamaya koydu. Spora çirkin siyaseti sokmaktan çekinmedi. Maçlarda oluşabilecek protestoları önlemek için akla hayale gelmeyen önlemlere başvurmayı çare olarak gördü. BEŞİKTAŞ ÜZERİNDEN TUZAK Her konuda insanları ikiye bölmekten ve çatıştırmaktan çekinmeyen iktidar, en büyük kitleleri barındıran futbolda da aynı yöntemi uyguladı. Maçlarda slogan atılmasını önlemek için önce bir dizi polisiye önlem aldı. Bununla yetinmedi klüp yönetimlerini adeta tehdit ederek “siyasi slogan atılması halinde ağır cezalar verileceğini” bildirdi. Klüpler içine nifak soktu. Fenerbahçe maçında “Her yer Taksim” sloganı mı atıldı bir hafta içinde “genç Fenerbahçeliler” diye bir dernek kurdurulup stadın içine salındı. Bu militanlar slogan atıldığı an harekete geçerek karşı sloganlar atmaya hatta diğer insanlara saldırmaya başladılar. Protestolara yer vermeyen Penguen medyası da aldığı talimat gereği bu “sarı derneklerin” karşı eylemlerini büyüterek yayınladı. Aynısı bu hafta Beşiktaş Galatasaray maçında ortaya çıktı. Kendilerine 1453-Beşiktaş diyen güya bir taraftar grubu “Her yer Taksim” sloganlarına karşı küfürle karşılık vermeye kalkıştı. Ama maçın sonunda yaşanan olaylar bana göre tuzağın çirkin bir şekilde sırıtmasıdır. Bu maçta daha önce benzeri hiç yaşanmamış bir olay yaşadık. Tam maç biterken, kırmızı kart gören bir Galatasaraylı futbolcunun seyirciyi tahrik eder davranışları üzerine sahaya bir anda bazı kişiler atladı. Ortalık karıştı. Maç tatil edildi. Akıl alır gibi değil. Beşiktaş mağlup. Maç neredeyse bitmiş. Artık en geri zekalı seyirci bile biliyor ki, eğer maç sırasında sahaya yabancı madde atılırsa, meşale yakılırsa, sahaya girilirse hele hele futbolcular ya da hakem saldırıya uğrarsa, o klüp ceza alır, sahası kapatılır ya da birçok maçı seyircisiz oynanır. Demek ki o sahaya girenler “geri zekalı” bile değil. Onlar başka bir şey. Şimdi gelelim sonuca. Beşiktaş bu nedenle mutlaka çok ağır bir ceza alacaktır, Sahası nereden baksanız 5 maç için kapatılacaktır yani bundan sonraki en az beş maçını seyircisiz oynayacaktır. Seyirci olmayınca tezahürat da yok slogan da yok. Ama klübe para da yok. AMACA ULAŞILIYOR En az beş maç seyircisiz oynayacak Beşiktaş’ta herhalde çok ciddi bir tartışma yaşanacaktır. İktidar yanlısı kesimler “Futbola siyaset sokuldu, bize ne Gezi’den, direnişten” propagandasına başlayacak ve sıradan Beşiktaşlıları da doğal olarak etkileyeceklerdir. Klüp polisin kameralarla tesbit edip maçları izleyen savcıların önüne koyduğu fotoğraflara bakarak kombine bilet iptalleri yaptığı gibi klübün uğradığı zararı bu kişilere fatura etmeye kalkacaktır. İnsanlar böyle bir yükün altına gireceklerini gördüklerinde korkuya kapılacak ve bir daha asla bu tür bir eylemin içinde yer almayacaklardır, ki zaten asıl amaç da bu. Bunun da ötesinde Beşiktaş’a düzenlenen bu tuzak doğal olarak bütün takımları etkisi altına alacaktır. Aynı şekilde Fenerbahçe ve Galatasaray da iktidarın bu provokasyonunun başına geleceğini bilip ona göre önlemler almaya kalkacaktır. Basit bir mantıkla “slogan mı atıldı, o halde sahaya sokun birkaç adam, kapattırın stadı” politikasının mutlaka kendi başına da geleceğini görecektir diğer takımlar da. Haftaya Fenerbahçe maçında bu kez sahaya patlayıcı atılmayacağının garantisi var mıdır? Çıkarılan yasa ve yönetmelikler nasıl olsa yapanı değil klübü sorumlu tutuyor. O halde hangi takımın seyircisi hükümeti protesto etme cüreti gösteriyorsa, Beşiktaş’a yapılanın benzeri onların başına getirilir ve sorun çözülür. Bu nedenle, Beşiktaş Galatasaray maçında yaşananlar kimi saçma sapan spor yorumcularının dediği gibi “futbolun ölümü, futbolda şiddetin çirkinliği” falan değil, tamamen iktidarın kendine yönelik protestoları susturmak için uyguladığı rezil bir tuzaktır. Bunu herkes görmeli ve bilmelidir. Saçma sapan spor tartışmaları içinde sadece iktidarın ekmeğine yağ süren açıklamalar yapmak yerine oynanan oyunu tüm Türkiye’ye anlatmak zorundayız. GELELİM STAD REZALETİNE Dağın başına olimpiyat stadı diye bir şey yapılmış. Ulaşım, aynı kaynaktan beslenen ve çok uzaklardan stadı çepeçevre dolayan iki dar yoldan yapılabiliyor. Stadın etrafında tel örgülerle çevrilmiş geniş bir alan var. Tribünlere giriş “kuzey ve batı” adını verdikleri iki kapıdan yapılabiliyor. Bu kapılar çok dar. İlk güvenlik kapısını aştıktan sonra her nedense asfalt ya da beton dökülmemiş toprak bir yoldan stada ilerliyorsunuz. Eğer biletiniz “alt bölümse” şanslısınız çünkü düz gidip stada giriyorsunuz. Yok eğer üst bölümse Mayalar’ın tapınaklarında gördüğünüz o dik merdivenlerden tırmanmak zorundasınız. Stadın kapasitesi 70 bin olarak belirleniyor. Ama Beşiktaş galiba biraz fazla bilet satmış, çünkü ekranlarda “seyirci rekoru 76 bin bilmemkaç” diye yazıyordu. Bu nedenle çok erken saatlerde gidenler hariç kimse biletindeki numarada oturamadı. Biz 8 kişiydik ve güç bela merdiven boşluklarında ayakta durabildik. (NOT. Bu konuda UEFA’dan ayrıca ceza gelebilir. Çünkü statdaki bütün merdiven boşlukları tamamen doluydu. UEFA’nın en çok dikkat ettiği kural bu.) Maçtır, heyecandır, boşlukta ve ayakta maç seyredebilir insan. ÇIKIŞ REZALETİ Maç çıkışı ise asıl rezaletin başladığı andı. İstanbul’un sahipsiz bir kent olduğunun kanıtıydı adeta. Binlerce araç hiçbir görevli olmadığı ve hiçbir organizasyon yapılmadığı için rastgele parketmiş. Yine hiçbir görevli olmadığı için müşteri kapma yarışındaki minibüsler sağlı sollu zaten tek arabalık geçiş olan yolların tamamını kapatmışlar. Onbinlerce insan, tamamen kendi kaderine terkedilmiş halde dağın başından evine gitmeye çalışıyor. Zaten biri gidiş diğeri geliş iki şerit yollar tem yöne doğru üç sıra halinde akmaya çalışıyor. Ortada ne bir trafik polisi var ne de başka bir görevli. Birinin başına bir şey gelse, ortalığı karıştırmak isteyen provokatörler eylem yapsa, bir araba yansa müdahale edecek kimse olmadığı gibi zaten bu teknik olarak da olanaksız. İstanbul’un güya bir valisi bir emniyet müdürü var değil mi? Aslında yoklar. Onların tek görevi var. İktidarı her türlü protesto ve gösteriden korumak. O vali ve emniyet müdürünün aklını taktığı tek konu var. Taksim’i ve Gezi Parkı’nı korumak, sağda solda gösteri yapılmasını önlemek bunun için halka karşı en vahşi, en gaddar şiddeti kullanmak. Ama 80 bin kişinin onbinlerce araçla geldiği bir stadın çevresinde önlem almak, maç heyecanı ile dağın tepesine gelen insanlara yardımcı olmak, çevreyi organize etmek ve en doğrusuyla halka gerçekten hizmet etmek akıllarının ucundan bile geçmiyor. Çünkü bunun iktidardan gelecek bir karşılığı yok. Halka hizmet ettikleri takdirde iktidar tarafından taltif edilmeyecekler hatta iktidar bunun farkına bile varmayacak. Bu nedenle sadece “iktidara ne kadar bağlı olduklarını gösteren” tutum ve eylemler içindeler. Hükümete, hükümetin başına yönelik bir protesto eylemini kafa kırıp göz çıkararak engelledikleri takdirde her türlü takdire açık olduklarını biliyorlar. Tabii İstanbul halkı da kuzu gibi. Bir maç uğruna eziyet çekenler, oysa gerekli önlemler alınması halinde tıpkı medeni ülkelerdeki gibi rahatlıkla bu maça gidebileceklerini düşünmüyorlar bile. Kaderine razı gelmiş uysallar gibi aslında insan haklarına, vatandaş olma bilincine adeta darbe olan bu tür aymazlıkları görmezden geliyor, yoluna devam ediyor.- CAN ATAKLI
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.