Ancak başlığa kanıp yazıyı okuyunca Özkökʹün amacının yılın gazetecisini yazmak olamadığını anlamak zor değil. Özkök, köşesinde Yılın gazetecisi kimdir? Bugün size onu takdim ediyorum. diye başladı ama hemen ekledi:
"Kusura bakmayın, başarılara imza atmış, şerefli bir gazeteciyi anlatmayacağım.
Yılın gazetecisi övgüleri hak eden biri değil.
Ama Türk basın tarihi böyle bir fenomeni ilk defa tanıyor."
"- Adam muhbir...
Biliyorum adını merak ediyorsunuz.
Adı yok. Karanlıklarda, kuytularda yaşadığı için yüzünü göremiyorum.
- O bir silûet...
Beceriksiz bir el sanatçısının elinden çıkmış feci bir patchwork...
- Düpedüz "muhbir"...
Öyle bir edası var ki; sanırsın ki ülkenin bütün savcıları onun emrine amade.
- Üslubuna bakarsanız, savcılar adına konuşuyor...
Ama savcılardan, onun bağlı olduğu makamlardan tık yok.
* * *
- Adam çeteleci...
O kara çeteleyi eline meşum bir el mi tutuşturmuş, Yoksa o kara el, bizzat kendine ait de;
Kızdığı, kıskandığı, ifrit olduğu, hasetlikten çatladığı ne kadar insan varsa torbanın içine mi atmış.
Adam kuytularda, karanlıklarda; göremiyorsunuz, bilemiyorsunuz...
Bildiğiniz, gördüğünüz tek şey şu:
Gazetecilerin eli kolu bağlanıp, ağızları kapatılınca, bütün meydanlar ona kalmış.
Gammazlıyor, ihbar ediyor, hakaret ediyor, iftira atıyor...
- Acımasız bir terminatör. Vuruyor, taşlıyor, korkutuyor, sürgüne gönderiyor.
Kızdığı ne kadar gazeteci varsa recmediyor.
Oysa, asıl recmettiği, elinde terazisi, gözleri bağlı o kadın tasviri.
Adalet..."
Yazısını "Tanıdınız mı şimdi yılın gazetecisini... Türk basını 2011 yılını da, o yılın gazetecisini de hatırlayacak. Bu, "muhbir gazeteciler yılını" hiç unutmayacak..."