deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Erdoğan-Gülen: the end

SPOR (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 09.03.2016 - 12:01, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:02
 

Erdoğan-Gülen: the end

Radikal yazarı Oral Çalışlar, bugünkü köşesinde Cemaat-AK Parti savaşının kısa bir kronolojisini çıkardı. 7 Şubat 2012ʹde MİT Müsteşarı Hakan Fidanʹın ifadeye çağrılmasıyla gün yüzüne çıkan savaşın kilit noktalarını yazan Çalışlar, Fethullah Gülen hareketinin sonuna gelindiğini yazdı. Gülenʹin ʹHumeyni gibi geri dönme planınıʹ da hatırlatan Çalışlar, şunları yazdı: "Tarih 7 Şubat 2012: İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin Sarıkaya; MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Eski Müsteşar Emre Taner, Eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve iki eski MİT görevlisini bizzat telefonla aradı ve “KCK soruşturması” kapsamında ifadeye çağırdı. Savcı, Fidan ve arkadaşlarını, Osloʹda PKK ile yapılan görüşmeler sebebiyle suçluyordu. Fidan, telefonla Başbakan Tayyip Erdoğanʹı aradı. Ulaşamadı. Sonrasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gülʹü aradı. Durumu anlattı,"önerisini" sordu. Gül, olayda kötü niyet olduğunu düşünmüyordu,"bence ifadenizi verin, bir problem çıkacağını sanmıyorum" dedi. Bu telefonun hemen ardından, Başbakan Erdoğan, Hakan Fidanʹa cevaben döndü. Fidan, savcının talebinden Başbakanʹa da söz etti. Erdoğan, Fidanʹdan, kesinlikle ifade vermeye gitmemesini istedi. Bu, Gülen Hareketi’nin, o döneme kadarki en “iddialı” çıkışıydı. Tayyip Erdoğan,  “hamle”yi görmüş, analizini yapmıştı. "Amaçları beni tutuklamak" diye düşünüyordu. Ancak, bu analize rağmen, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, 2013’ün sonlarına kadar, Cemaat’e karşı “ileri adımlar” atmadı. Ya da, atamadı… Bu yaklaşık 1.5 yıllık dönemin, uzun vadede, değişik açılardan tartışılacağını tahmin ediyorum. Biraz geriye gidelim… Aslında, “öncü” bir sarsıntı, bu olaydan bir ay önce, 6 Ocak 2012ʹde, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğʹun tutuklanmasıyla gerçekleşmişti... Erdoğan, tutuklamaya karşı olduğunu söylemiş, ertesi gün, adeta ona cevap gibi Hurşit Tolon tutuklanmıştı. ERDOĞAN UZLAŞMAK İSTEDİ Bu arada, Fethullah Gülen ile AK Parti yönetimi arasında mesajlar alınıp verilmekteydi. Açıktan bir kavga dili oluşmamıştı. Tarih 16 Haziran 2013: Başbakan Tayyip Erdoğan, Gülen Cemaati’nin düzenlediği, “11.Uluslararası Türkçe Olimpiyatları”nın  kapanış toplantısında konuştu. Gezi eylemlerinin sıcaklığını koruduğu günlerde, bu olimpiyatları düzenleyenlere dostça mesajlar vermişti. Yani, kendisine yönelik 7 Şubat hamlesine rağmen, Cemaat’in etkinliklerine katılıyor, sıcak mesajlar vermekten geri durmuyordu. Nihayet dershaneler konusu gündeme geldi. 2013 yılının Ekim- Kasım ayları dershaneler tartışmasıyla geçti. GÜLENʹDEN TEHDİT Aralık (2013) ayının başlarında Fethullah Gülenʹin AK Parti iktidarını tehdit eden bir videosu yayınlandı. 13 Aralık 2013 tarihli yazımda bunu şöyle yorumlamıştım: "Fethullah Hoca, ‘büyük zat’ diye tanımladığı bir siyasetçiyi yatakta basılmaktan kurtardığını bir video açıklamasıyla gündeme getirdi. Hoca, öykünün sonunda bir başka iddiada daha bulunarak, buna benzer on hadise daha sayabileceğini söyledi... İki taraf arasındaki gerginlik, bizim beklediğimizden daha sert, çatışmalı, garip, hatta akıl ötesi boyutlara geçiyor sanki... Herkesin elindekini masaya koyduğu ve oyunun kuralsızlaştığı, hatta alıştığımız mantık normlarının terk edildiği bir zemindeyiz." 17 ARALIK Bir kaç gün sonra, 17-25 Aralık 2013 operasyonları başladı. 25 Aralıkʹta, Tayyip Erdoğanʹın oğlu Bilal Erdoğanʹın tutuklanmasına ramak kaldı, operasyonlar zirveye tırmandı. Polis/yargıya hakim olmanın ve şantaj amacıyla biriktirilmiş ses kayıtlarının verdiği özgüvenle, Cemaat, hamle üstüne hamle yaptı. MİT TIRʹları durdurulup, hükümet yönelik bir teşhir kampanyası başlatıldı. 7 Şubat 2012 operasyonundan bu yana, yaklaşık dört yıl geçti. SONA GELİNDİ Üç gün önce, Cemaat’in en güçlü kalelerinden Zaman gazetesi kayyuma teslim edildi. Mali kaynaklarının önemli bir kısmı ellerinden gitti. Yapının kamuoyunda bilinen isimlerinin önemli bir kısmı yurtdışına kaçtı, bir kısmı ise hapiste. Fethullah Gülen, 17-25 Aralık operasyonuyla, “dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğanʹı tutuklamak” ve “siyasete yeni bir düzen vermek” amacıyla düğmeye basmıştı. Tayyip Erdoğan meydanlara inmiş, toplumun desteğini arkasına almıştı. Bunu, seçim galibiyetleri izledi. Cemaat yeniliyordu. Ancak yenilgiyi kabul etmek istemediler. Diğer muhalefet güçleriyle birleşerek, Erdoğan’la hesaplaşmayı sürdürmeye çalıştılar. Şu an ise, “oyun bitti” denilebilecek bir noktadayız. Bu siyasi bir kavgaydı. Cemaat, devlet içinde örgütlediği “yapı”yla, meşru olmayan bir mücadele yolunu seçmişti. Yargı ve polis içindeki birikim, tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıldı…Onlara karşı koymak isteyen iktidarın aldığı önlemler yargının daha da bozulmasına neden oldu. Ancak asıl yenilgi, siyaset alanında gerçekleşti. Kazanabilirler miydi?  Fethullah Hoca, “Humeyni gibi Türkiyeʹye dönmeyi” mi planlamıştı? Böyle bir şey gerçekleşebilir miydi? Bence hayır… Hükümette daha ciddi gedikler açılsaydı bile, böyle bir ortam oluşamazdı… 2010’lu yılların Türkiye toplumu, böyle “proje”leri kaldırabilecek bir toplum değil. Böyle bir proje hayali kurulduysa, toplumun yanlış değerlendirildiğini söylemeliyim. Artık geriye dönüşü olmayan bir yenilginin çöküşü yaşanıyor… Türkiye, dinamik ve değişken bir toplum. Oldukça ilginç yıllardan geçtik. 2012-2016 aralığında yaşananlar, ileride, hem siyasi hem sosyolojik açıdan, birçok teze konu olacak gibi görünüyor.
Radikal yazarı Oral Çalışlar, bugünkü köşesinde Cemaat-AK Parti savaşının kısa bir kronolojisini çıkardı. 7 Şubat 2012ʹde MİT Müsteşarı Hakan Fidanʹın ifadeye çağrılmasıyla gün yüzüne çıkan savaşın kilit noktalarını yazan Çalışlar, Fethullah Gülen hareketinin sonuna gelindiğini yazdı. Gülenʹin ʹHumeyni gibi geri dönme planınıʹ da hatırlatan Çalışlar, şunları yazdı: "Tarih 7 Şubat 2012: İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin Sarıkaya; MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Eski Müsteşar Emre Taner, Eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve iki eski MİT görevlisini bizzat telefonla aradı ve “KCK soruşturması” kapsamında ifadeye çağırdı. Savcı, Fidan ve arkadaşlarını, Osloʹda PKK ile yapılan görüşmeler sebebiyle suçluyordu. Fidan, telefonla Başbakan Tayyip Erdoğanʹı aradı. Ulaşamadı. Sonrasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gülʹü aradı. Durumu anlattı,"önerisini" sordu. Gül, olayda kötü niyet olduğunu düşünmüyordu,"bence ifadenizi verin, bir problem çıkacağını sanmıyorum" dedi. Bu telefonun hemen ardından, Başbakan Erdoğan, Hakan Fidanʹa cevaben döndü. Fidan, savcının talebinden Başbakanʹa da söz etti. Erdoğan, Fidanʹdan, kesinlikle ifade vermeye gitmemesini istedi. Bu, Gülen Hareketi’nin, o döneme kadarki en “iddialı” çıkışıydı. Tayyip Erdoğan,  “hamle”yi görmüş, analizini yapmıştı. "Amaçları beni tutuklamak" diye düşünüyordu. Ancak, bu analize rağmen, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, 2013’ün sonlarına kadar, Cemaat’e karşı “ileri adımlar” atmadı. Ya da, atamadı… Bu yaklaşık 1.5 yıllık dönemin, uzun vadede, değişik açılardan tartışılacağını tahmin ediyorum. Biraz geriye gidelim… Aslında, “öncü” bir sarsıntı, bu olaydan bir ay önce, 6 Ocak 2012ʹde, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğʹun tutuklanmasıyla gerçekleşmişti... Erdoğan, tutuklamaya karşı olduğunu söylemiş, ertesi gün, adeta ona cevap gibi Hurşit Tolon tutuklanmıştı. ERDOĞAN UZLAŞMAK İSTEDİ Bu arada, Fethullah Gülen ile AK Parti yönetimi arasında mesajlar alınıp verilmekteydi. Açıktan bir kavga dili oluşmamıştı. Tarih 16 Haziran 2013: Başbakan Tayyip Erdoğan, Gülen Cemaati’nin düzenlediği, “11.Uluslararası Türkçe Olimpiyatları”nın  kapanış toplantısında konuştu. Gezi eylemlerinin sıcaklığını koruduğu günlerde, bu olimpiyatları düzenleyenlere dostça mesajlar vermişti. Yani, kendisine yönelik 7 Şubat hamlesine rağmen, Cemaat’in etkinliklerine katılıyor, sıcak mesajlar vermekten geri durmuyordu. Nihayet dershaneler konusu gündeme geldi. 2013 yılının Ekim- Kasım ayları dershaneler tartışmasıyla geçti. GÜLENʹDEN TEHDİT Aralık (2013) ayının başlarında Fethullah Gülenʹin AK Parti iktidarını tehdit eden bir videosu yayınlandı. 13 Aralık 2013 tarihli yazımda bunu şöyle yorumlamıştım: "Fethullah Hoca, ‘büyük zat’ diye tanımladığı bir siyasetçiyi yatakta basılmaktan kurtardığını bir video açıklamasıyla gündeme getirdi. Hoca, öykünün sonunda bir başka iddiada daha bulunarak, buna benzer on hadise daha sayabileceğini söyledi... İki taraf arasındaki gerginlik, bizim beklediğimizden daha sert, çatışmalı, garip, hatta akıl ötesi boyutlara geçiyor sanki... Herkesin elindekini masaya koyduğu ve oyunun kuralsızlaştığı, hatta alıştığımız mantık normlarının terk edildiği bir zemindeyiz." 17 ARALIK Bir kaç gün sonra, 17-25 Aralık 2013 operasyonları başladı. 25 Aralıkʹta, Tayyip Erdoğanʹın oğlu Bilal Erdoğanʹın tutuklanmasına ramak kaldı, operasyonlar zirveye tırmandı. Polis/yargıya hakim olmanın ve şantaj amacıyla biriktirilmiş ses kayıtlarının verdiği özgüvenle, Cemaat, hamle üstüne hamle yaptı. MİT TIRʹları durdurulup, hükümet yönelik bir teşhir kampanyası başlatıldı. 7 Şubat 2012 operasyonundan bu yana, yaklaşık dört yıl geçti. SONA GELİNDİ Üç gün önce, Cemaat’in en güçlü kalelerinden Zaman gazetesi kayyuma teslim edildi. Mali kaynaklarının önemli bir kısmı ellerinden gitti. Yapının kamuoyunda bilinen isimlerinin önemli bir kısmı yurtdışına kaçtı, bir kısmı ise hapiste. Fethullah Gülen, 17-25 Aralık operasyonuyla, “dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğanʹı tutuklamak” ve “siyasete yeni bir düzen vermek” amacıyla düğmeye basmıştı. Tayyip Erdoğan meydanlara inmiş, toplumun desteğini arkasına almıştı. Bunu, seçim galibiyetleri izledi. Cemaat yeniliyordu. Ancak yenilgiyi kabul etmek istemediler. Diğer muhalefet güçleriyle birleşerek, Erdoğan’la hesaplaşmayı sürdürmeye çalıştılar. Şu an ise, “oyun bitti” denilebilecek bir noktadayız. Bu siyasi bir kavgaydı. Cemaat, devlet içinde örgütlediği “yapı”yla, meşru olmayan bir mücadele yolunu seçmişti. Yargı ve polis içindeki birikim, tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıldı…Onlara karşı koymak isteyen iktidarın aldığı önlemler yargının daha da bozulmasına neden oldu. Ancak asıl yenilgi, siyaset alanında gerçekleşti. Kazanabilirler miydi?  Fethullah Hoca, “Humeyni gibi Türkiyeʹye dönmeyi” mi planlamıştı? Böyle bir şey gerçekleşebilir miydi? Bence hayır… Hükümette daha ciddi gedikler açılsaydı bile, böyle bir ortam oluşamazdı… 2010’lu yılların Türkiye toplumu, böyle “proje”leri kaldırabilecek bir toplum değil. Böyle bir proje hayali kurulduysa, toplumun yanlış değerlendirildiğini söylemeliyim. Artık geriye dönüşü olmayan bir yenilginin çöküşü yaşanıyor… Türkiye, dinamik ve değişken bir toplum. Oldukça ilginç yıllardan geçtik. 2012-2016 aralığında yaşananlar, ileride, hem siyasi hem sosyolojik açıdan, birçok teze konu olacak gibi görünüyor.
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.