deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

ÇAPULCUʹ DİYOR Kİ...

SPOR (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 07.06.2013 - 21:43, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:01
 

ÇAPULCUʹ DİYOR Kİ...

Kendisi gelmeden sesi geldi Türkiye’ye. Kendisinden çok arzulanan ‘anlayış’ yerine ‘gerginlik’ titreşimleri ulaştı Taksim-Gezi Parkı ve tüm ülke sathına. Başbakan Tayyip Erdoğan, 1 Haziran Cumartesi günü öğleden sonra gelişmeler konusunda ağzını ilk kez açtıktan sonra, ‘Hiçbir şey anlamamış’ hükmünde bulunmuştum.  Tunus’tan gelen sese bakılırsa Başbakan, ‘anlamama’yı sürdürüyor. Tayyip Erdoğan’a ‘Taksim-Gezi Parkı Direnişi’nden önce derhal, ‘en hassas terazi’ tepki verdi ve daha hiç kimse ekranlarda Başbakan’ın sözlerini yorumlamaya başlamamışken, borsa düştü, dolar ve euro yükseldi!  Gerçeklerle ilişkisi bulunduğu mevki ve çevresi nedeniyle zaten bir hayli kopmuş olan Başbakan’a anlayış göstermek de gerekebilir. Türkiye’de olayların başlangıç noktası olan Taksim-Gezi Parkı’nda gerçekten ‘tarihi’ bir gelişme cereyan ediyor. Kolay anlaşılır nitelikte değil. Ancak son derece yaratıcı, sempatik ve kendine özgü. Herhangi bir ülkede benzeri olmayan nitelikte.  Hareketin ‘motoru’ olan şehirli genç kuşağa mensup olmayanların –katılanların yüzde 70’e yakını 16-30 yaş arası, yüzde 40’ı 16-24 arası- kavraması kolay olmayan bir eylemle karşı karşıyayız.  Bununla birlikte, etkilerini önümüzdeki yıllara yayması kaçınılmaz olan, çok yakın vade bakımından iktidarı değiştirecek cinsten olmasa da –zaten bu, umurunda da gözükmüyor- Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden belki de geniş bir çevreyi değiştirecek bir gelişmeyi yaşıyoruz. Bugün, sözü, ne olduğunu bir nebze daha iyi anlayabilmek için eylemin doğrudan aktörlerine, yani ‘çapulcular’a bırakıyorum. ‘Çapulcu’nun birinden gelen bir e-mail’i yayımlıyorum:  “Merhaba Cengiz Ağabey,  Malum sizler yaşlandınız artık sıra gençlerde. Taksim Gezi Parkı’nda apolitik bir nesil politize oldu. Bunu da becerebildiğim kadarıyla analiz etmeye çalıştım. İlginizi çekebileceğini düşünüyorum. Buyurunuz. Gezi Parkı Sonrası... Türkiye’de ‘Gezi Parkı olayları öncesi ve sonrası’ diyeceğimiz bir döneme girdiğimizi en azından 90 kuşağı genci olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Taksim’de neler olup bittiğini belki babalarımız, bizden yaşça büyükler, ağabey dediklerimiz anlamakta güçlük çekebilir, tıpkı Erdoğan’ın anlamakta güçlük çektiği gibi.. Burada hem onların neler olup bittiğini anlamalarını kolaylaştırabilmek hem de ülkenin yüzde 60’lık bölümünü kapsayan genç kuşağın fikriyatını, hissiyatını ve fiiliyatını yani hareket tarzını ‘kendimce’ tespit ettiğim ve çıkardığım bazı sonuçlar çerçevesinde paylaşmak isterim. - Teknoloji, spor, moda vs. düşkünü, popüler kültürün etkisinde yaşayan, ülke meselelerine yönelik ilgisi olmayan, apolitik bir nesil artık uyandı ve siyasetle tanıştı. - Siyasetle tanışan bu genç nesil, yani Başbakan olarak sadece Tayyip Erdoğan’ı, hükümet olarak Ak Parti iktidarını gören, tahmini 14-26 yaş arası bu gençlik, Gezi Parkı olaylarıyla birlikte kendi beklentilerinin, Erdoğan’ın yapmak istediklerinden farklı olduğunu, eski alışkanlıklar ve bakış açısıyla ülkenin yönetilemeyeceğini, irade sahibi olduklarını ve gerektiğinde meydanlara da inebileceklerini hem Türkiye’ye hem de tüm dünyaya göstermiş oldu. - Ülkenin neredeyse kurulduğundan itibaren en müreffeh ve istikrarlı döneminde özgürce büyüyen ve neredeyse her istediğini elde eden bu nesil, kendileri üzerinde oluşturulmak istenen her türlü kalıba ve kimliğe girmeyeceklerini, kendi yaşamlarına müdahale edecek her türlü girişimi kabul etmeyeceklerini, ilk önce ailelerine, daha sonra da iktidara göstererek kendi tavrını koymuş oldu. - Ataerkil, korumacı, tektipleştirici, dayatmacı, dediğim dedik, ben yaptım olacak, çoğulculuğu kabul etmeyen ve eleştiriye sabrı olmayan, bireyi belli bir kimlik üzerinden muhatap almak isteyen yaklaşımların, yeni kuşak Türkiyesi’nde geçerli olamayacağı anlaşıldı. - Kürtlerden sonra ekseriyetiyle laik kesimin, tabiri caizse ‘Beyaz Türklerin’ alışveriş merkezleri ve kafelerden çıkmayan çocukları, AVM ve Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkarak gösterdikleri tepkiler sonucunda, polis şiddeti ve biber gazıyla tanıştı. Biber gazı gibi saldırılara karşı kendilerini koruyacak mücadele yöntemleri geliştirerek bağışıklık ve direnç kazandı. - Gezi Parkı olayları yaşandığında, iktidarla birtakım çıkar ilişkilerinden dolayı arası iyi olan medya patronlarının tepkisini çekerim ve işten atılırım korkusuyla haber yapmayan ve yazı yazamayan ‘aydın’ dediğimiz kesim tüm samimiyetini ve inanırlılığını yitirdi. - Türk medyasına olan güven tamamen sarsıldı. Televizyon kanalları ve gazeteler protesto edildi. Erdoğan’ın ‘baş belası’ dediği Twitter üzerinden gençler tüm dünyaya seslerini duyurdu. Sansür ve fikirlere yönelik baskının bu çağda işe yaramayacağı bir kere daha tecrübe edildi. Dolaylı bir okumayla Kürtlerin bugüne kadar özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde neden çift çanak anten kullandıkları bir kere daha anlaşıldı… - Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü lider imajı çizik yedi. Kriz yönetiminde hükümetin yeterince inisiyatif sahibi olmadığı ve olayları yönetemediği görüldü… - Türkiye’de Gezi Parkı olaylarıyla birlikte ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere, muhalefet partilerinin toplumu anlamada en az iktidar kadar yetersiz kaldığı bir kere daha tescillenmiş oldu. - Ülke gençlerinin kendi hissiyatlarına kulak verecek basiretli, kabiliyetli yeni liderlere ve yeni oluşumlara su gibi ihtiyaç olduğu anlaşılmış oldu. Klasik bir tabirle artık ok yaydan çıkmıştır. 90 kuşağı artık siyasettedir. Bundan sonra ülkede atılacak her adım, yapılacak her köprü, dikilecek her bina, bu kuşak tarafından şüpheyle sorgulanacak ve takip edilecektir. Türkiye’yi yöneten ve yönetecek olan herkese duyurulur.” Bu satırları teyit eden bir ‘genç kuşak’ kalem, Radikal’in Yazı İşleri Müdürü Gökçe Aytulu’nun ‘Senin baban devlet değildi yavrum…’ başlıklı yazısını ‘çapulcuları’ ve ‘çapulculuğu’ gerçekten anlamak isteyen herkesin okumasında yarar var. Gökçe Aytulu, gelişmeleri ne iktidarın ne de muhalefetin doğru okuyabildiğinden ‘kuşku’sunu ifade ettikten sonra, tarihi olayı, “Katılımcı profiliyle, kullanılan dille, eylem biçimiyle Gezi Parkı, Türkiye’de siyasetin yerleşik kavramlarını kökünden sarsabilecek bir vaka” olarak tanımlıyor. Yazısının ‘Marjinal çapulcular’ ara başlığı altındaki bölümü şöyle:  “… Olaylarda, polisin anlamsız şiddetine, gazına, copuna karşı çatışanlar ön planda. Çatışmalara bakıp marjinaller, aşırı uçlar, diye yaftalamak en kolayı. Halbuki o sis bulutunun ardında Gezi Parkı’nda sabahları ‘pilates eylemi’ yapan genç-yaşlı kadınlar, siyasi tercihini ‘Çare Drogba’ diye duvarlara yazan gençler, pankartlara ‘Bizim gibi üç çocuk ister misin?’ yazabilen keskin bir mizah var. Siyaseti krize sokacak asıl şey de bu. Zannımca buradan çıkan ilk sonuç Türkiye’deki klasik paternalizm anlayışının bu eylemlerle birlikte yerle bir olması. Kabaca ‘devlet baba’ anlayışı olarak tanımlanan paternalizm bireye karşı her zaman devleti koruyan Türkiye’deki klasik algı biçimini yansıtır… Bugün sokaklara dökülenler artık ‘babalık’ makamının tasfiyesini arzulamakta. Gelenekçi babalarına karşı birey olduğunu kanıtlamaya çalışanlara benziyorlar. Birey olarak devlet babanın bekasıyla değil, kendileriyle ilgileniyorlar. En büyük ortak paydaları da çağımızın bireyselliğinden doğan farklılıkları. Müslüman anti-kapitalistle LGBT’yi, ulusalcıyla sosyalisti, apolitikle fanatiği bir araya toplayan payda bu. Bu yüzden siyasetin nobran diline karşı onlarınki alabildiğine alaycı. İktidarın da muhalefetin de bocaladığı alan bu…  Sosyal medyayı müthiş bir şekilde kullanan bu hareket, internet teknolojisiyle güncellenmiş bir nesilden mürekkep. Bu yönüyle küresel dünyaya göbekten bağlılar. Bireyselliklerini aşan yegâne kimlikleri de bu. Klasik devlet, siyaset kavramlarıyla dertlerini anlamak mümkün değil. Bu yüzden ‘çare Drogba’. Birçoğu bilgisayar başında saatlerini geçirirken babaları tarafından ‘Ne yapıyorsun onca saat, çık biraz sokağa’ diye çıkışılan çocuklar. İşte o çocuklar artık sokakta. Peki, ‘babaları’ şimdi ne yapacak?”  Yazıyı aşağıdaki link ile noktalayayım. ‘Tarihi eylem’in neşeli şarkılarından biri. Neşelenin. Zaten, Gezi Parkı’nda en göze çarpan pankartlardan biri, ‘Neşe, Direnişin Kahkahasıdır’. Boğaziçi Caz Korosu’nun Gezi Parkı şarkısı: ‘Çapulcu musun vay vay, eylemci misin vay _ http://www.youtube.com/watch?v=a_48C1JiIgo  Bu arada, Başbakan, dünya dillerine Türkçe kökenli bir sözcükle müthiş bir katkıda bulundu. Artık şu link’e basarsanız, ‘çapulculuk’un İngilizce olarak Wikipedia’da bile yer aldığını göreceksiniz: http://en.wikipedia.org/wiki/Chapulling CENGİZ ÇANDAR / Radikal
Kendisi gelmeden sesi geldi Türkiye’ye. Kendisinden çok arzulanan ‘anlayış’ yerine ‘gerginlik’ titreşimleri ulaştı Taksim-Gezi Parkı ve tüm ülke sathına. Başbakan Tayyip Erdoğan, 1 Haziran Cumartesi günü öğleden sonra gelişmeler konusunda ağzını ilk kez açtıktan sonra, ‘Hiçbir şey anlamamış’ hükmünde bulunmuştum.  Tunus’tan gelen sese bakılırsa Başbakan, ‘anlamama’yı sürdürüyor. Tayyip Erdoğan’a ‘Taksim-Gezi Parkı Direnişi’nden önce derhal, ‘en hassas terazi’ tepki verdi ve daha hiç kimse ekranlarda Başbakan’ın sözlerini yorumlamaya başlamamışken, borsa düştü, dolar ve euro yükseldi!  Gerçeklerle ilişkisi bulunduğu mevki ve çevresi nedeniyle zaten bir hayli kopmuş olan Başbakan’a anlayış göstermek de gerekebilir. Türkiye’de olayların başlangıç noktası olan Taksim-Gezi Parkı’nda gerçekten ‘tarihi’ bir gelişme cereyan ediyor. Kolay anlaşılır nitelikte değil. Ancak son derece yaratıcı, sempatik ve kendine özgü. Herhangi bir ülkede benzeri olmayan nitelikte.  Hareketin ‘motoru’ olan şehirli genç kuşağa mensup olmayanların –katılanların yüzde 70’e yakını 16-30 yaş arası, yüzde 40’ı 16-24 arası- kavraması kolay olmayan bir eylemle karşı karşıyayız.  Bununla birlikte, etkilerini önümüzdeki yıllara yayması kaçınılmaz olan, çok yakın vade bakımından iktidarı değiştirecek cinsten olmasa da –zaten bu, umurunda da gözükmüyor- Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden belki de geniş bir çevreyi değiştirecek bir gelişmeyi yaşıyoruz. Bugün, sözü, ne olduğunu bir nebze daha iyi anlayabilmek için eylemin doğrudan aktörlerine, yani ‘çapulcular’a bırakıyorum. ‘Çapulcu’nun birinden gelen bir e-mail’i yayımlıyorum:  “Merhaba Cengiz Ağabey,  Malum sizler yaşlandınız artık sıra gençlerde. Taksim Gezi Parkı’nda apolitik bir nesil politize oldu. Bunu da becerebildiğim kadarıyla analiz etmeye çalıştım. İlginizi çekebileceğini düşünüyorum. Buyurunuz. Gezi Parkı Sonrası... Türkiye’de ‘Gezi Parkı olayları öncesi ve sonrası’ diyeceğimiz bir döneme girdiğimizi en azından 90 kuşağı genci olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Taksim’de neler olup bittiğini belki babalarımız, bizden yaşça büyükler, ağabey dediklerimiz anlamakta güçlük çekebilir, tıpkı Erdoğan’ın anlamakta güçlük çektiği gibi.. Burada hem onların neler olup bittiğini anlamalarını kolaylaştırabilmek hem de ülkenin yüzde 60’lık bölümünü kapsayan genç kuşağın fikriyatını, hissiyatını ve fiiliyatını yani hareket tarzını ‘kendimce’ tespit ettiğim ve çıkardığım bazı sonuçlar çerçevesinde paylaşmak isterim. - Teknoloji, spor, moda vs. düşkünü, popüler kültürün etkisinde yaşayan, ülke meselelerine yönelik ilgisi olmayan, apolitik bir nesil artık uyandı ve siyasetle tanıştı. - Siyasetle tanışan bu genç nesil, yani Başbakan olarak sadece Tayyip Erdoğan’ı, hükümet olarak Ak Parti iktidarını gören, tahmini 14-26 yaş arası bu gençlik, Gezi Parkı olaylarıyla birlikte kendi beklentilerinin, Erdoğan’ın yapmak istediklerinden farklı olduğunu, eski alışkanlıklar ve bakış açısıyla ülkenin yönetilemeyeceğini, irade sahibi olduklarını ve gerektiğinde meydanlara da inebileceklerini hem Türkiye’ye hem de tüm dünyaya göstermiş oldu. - Ülkenin neredeyse kurulduğundan itibaren en müreffeh ve istikrarlı döneminde özgürce büyüyen ve neredeyse her istediğini elde eden bu nesil, kendileri üzerinde oluşturulmak istenen her türlü kalıba ve kimliğe girmeyeceklerini, kendi yaşamlarına müdahale edecek her türlü girişimi kabul etmeyeceklerini, ilk önce ailelerine, daha sonra da iktidara göstererek kendi tavrını koymuş oldu. - Ataerkil, korumacı, tektipleştirici, dayatmacı, dediğim dedik, ben yaptım olacak, çoğulculuğu kabul etmeyen ve eleştiriye sabrı olmayan, bireyi belli bir kimlik üzerinden muhatap almak isteyen yaklaşımların, yeni kuşak Türkiyesi’nde geçerli olamayacağı anlaşıldı. - Kürtlerden sonra ekseriyetiyle laik kesimin, tabiri caizse ‘Beyaz Türklerin’ alışveriş merkezleri ve kafelerden çıkmayan çocukları, AVM ve Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkarak gösterdikleri tepkiler sonucunda, polis şiddeti ve biber gazıyla tanıştı. Biber gazı gibi saldırılara karşı kendilerini koruyacak mücadele yöntemleri geliştirerek bağışıklık ve direnç kazandı. - Gezi Parkı olayları yaşandığında, iktidarla birtakım çıkar ilişkilerinden dolayı arası iyi olan medya patronlarının tepkisini çekerim ve işten atılırım korkusuyla haber yapmayan ve yazı yazamayan ‘aydın’ dediğimiz kesim tüm samimiyetini ve inanırlılığını yitirdi. - Türk medyasına olan güven tamamen sarsıldı. Televizyon kanalları ve gazeteler protesto edildi. Erdoğan’ın ‘baş belası’ dediği Twitter üzerinden gençler tüm dünyaya seslerini duyurdu. Sansür ve fikirlere yönelik baskının bu çağda işe yaramayacağı bir kere daha tecrübe edildi. Dolaylı bir okumayla Kürtlerin bugüne kadar özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde neden çift çanak anten kullandıkları bir kere daha anlaşıldı… - Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü lider imajı çizik yedi. Kriz yönetiminde hükümetin yeterince inisiyatif sahibi olmadığı ve olayları yönetemediği görüldü… - Türkiye’de Gezi Parkı olaylarıyla birlikte ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere, muhalefet partilerinin toplumu anlamada en az iktidar kadar yetersiz kaldığı bir kere daha tescillenmiş oldu. - Ülke gençlerinin kendi hissiyatlarına kulak verecek basiretli, kabiliyetli yeni liderlere ve yeni oluşumlara su gibi ihtiyaç olduğu anlaşılmış oldu. Klasik bir tabirle artık ok yaydan çıkmıştır. 90 kuşağı artık siyasettedir. Bundan sonra ülkede atılacak her adım, yapılacak her köprü, dikilecek her bina, bu kuşak tarafından şüpheyle sorgulanacak ve takip edilecektir. Türkiye’yi yöneten ve yönetecek olan herkese duyurulur.” Bu satırları teyit eden bir ‘genç kuşak’ kalem, Radikal’in Yazı İşleri Müdürü Gökçe Aytulu’nun ‘Senin baban devlet değildi yavrum…’ başlıklı yazısını ‘çapulcuları’ ve ‘çapulculuğu’ gerçekten anlamak isteyen herkesin okumasında yarar var. Gökçe Aytulu, gelişmeleri ne iktidarın ne de muhalefetin doğru okuyabildiğinden ‘kuşku’sunu ifade ettikten sonra, tarihi olayı, “Katılımcı profiliyle, kullanılan dille, eylem biçimiyle Gezi Parkı, Türkiye’de siyasetin yerleşik kavramlarını kökünden sarsabilecek bir vaka” olarak tanımlıyor. Yazısının ‘Marjinal çapulcular’ ara başlığı altındaki bölümü şöyle:  “… Olaylarda, polisin anlamsız şiddetine, gazına, copuna karşı çatışanlar ön planda. Çatışmalara bakıp marjinaller, aşırı uçlar, diye yaftalamak en kolayı. Halbuki o sis bulutunun ardında Gezi Parkı’nda sabahları ‘pilates eylemi’ yapan genç-yaşlı kadınlar, siyasi tercihini ‘Çare Drogba’ diye duvarlara yazan gençler, pankartlara ‘Bizim gibi üç çocuk ister misin?’ yazabilen keskin bir mizah var. Siyaseti krize sokacak asıl şey de bu. Zannımca buradan çıkan ilk sonuç Türkiye’deki klasik paternalizm anlayışının bu eylemlerle birlikte yerle bir olması. Kabaca ‘devlet baba’ anlayışı olarak tanımlanan paternalizm bireye karşı her zaman devleti koruyan Türkiye’deki klasik algı biçimini yansıtır… Bugün sokaklara dökülenler artık ‘babalık’ makamının tasfiyesini arzulamakta. Gelenekçi babalarına karşı birey olduğunu kanıtlamaya çalışanlara benziyorlar. Birey olarak devlet babanın bekasıyla değil, kendileriyle ilgileniyorlar. En büyük ortak paydaları da çağımızın bireyselliğinden doğan farklılıkları. Müslüman anti-kapitalistle LGBT’yi, ulusalcıyla sosyalisti, apolitikle fanatiği bir araya toplayan payda bu. Bu yüzden siyasetin nobran diline karşı onlarınki alabildiğine alaycı. İktidarın da muhalefetin de bocaladığı alan bu…  Sosyal medyayı müthiş bir şekilde kullanan bu hareket, internet teknolojisiyle güncellenmiş bir nesilden mürekkep. Bu yönüyle küresel dünyaya göbekten bağlılar. Bireyselliklerini aşan yegâne kimlikleri de bu. Klasik devlet, siyaset kavramlarıyla dertlerini anlamak mümkün değil. Bu yüzden ‘çare Drogba’. Birçoğu bilgisayar başında saatlerini geçirirken babaları tarafından ‘Ne yapıyorsun onca saat, çık biraz sokağa’ diye çıkışılan çocuklar. İşte o çocuklar artık sokakta. Peki, ‘babaları’ şimdi ne yapacak?”  Yazıyı aşağıdaki link ile noktalayayım. ‘Tarihi eylem’in neşeli şarkılarından biri. Neşelenin. Zaten, Gezi Parkı’nda en göze çarpan pankartlardan biri, ‘Neşe, Direnişin Kahkahasıdır’. Boğaziçi Caz Korosu’nun Gezi Parkı şarkısı: ‘Çapulcu musun vay vay, eylemci misin vay _ http://www.youtube.com/watch?v=a_48C1JiIgo  Bu arada, Başbakan, dünya dillerine Türkçe kökenli bir sözcükle müthiş bir katkıda bulundu. Artık şu link’e basarsanız, ‘çapulculuk’un İngilizce olarak Wikipedia’da bile yer aldığını göreceksiniz: http://en.wikipedia.org/wiki/Chapulling CENGİZ ÇANDAR / Radikal
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.