deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

NEME LAZIM!

SPOR (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 11.02.2013 - 05:22, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:01
 

NEME LAZIM!

Osmanlı İmparatorluğu’nun en mükemmel yıllarıdır; Garplıların ‘Muhteşem Süleyman’ dedikleri Kanuni gibi padişah, Ebussuud Efendi gibi şeyhülislâm, Sokullu gibi sadrazam, Sinan gibi mimar, Yahya Efendi gibi âlim, Barbaros gibi amiral ve Bâki gibi şair… Bütün bu zirveler, zâbit zoruyla sıraya dizilmiş neferler gibi değil de büyük bir senfoninin keyfiyet planını yansıtan notalar gibi saf ahenkle bir araya gelmiş, üstün nizam tablosunun delaletidir. Bu nizam tablosunun siyasetten ticarete, askeriyeden mimariye kadar madde ve manaya hâkim olduğu bir dönemde, Kanuni Sultan Süleyman yine de bir endişe taşımaktadır: “Bu hal, bu gidiş bir yerde tökezler mi? Devlet baş aşağı inişe geçer mi?” diye, zihninde vehimler dolaşmaktadır. Fikrine itimat ettiği, aynı zamanda da sütkardeşi olan meşhur âlim Şeyh Yahya Efendi’ye bir mektup gönderir ve: “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle, bizi aydınlat. Devletimizin akıbeti nasıldır? Bir gün izmihlale uğrar mı? Bir devlet hangi halde çöker?” diye sorar. Şeyh Yahya Efendi’nin yanıtı çok kısa olur: “Neme lâzım Sultanım!” Topkapı Sarayı’nda mektubu hayretle okuyan Kanuni, bu cevaba fazlaca bir anlam veremez ve soluğu doğruca Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhında alır. Kanuni, “Ne olur sorumuzu ciddiye al, bizi geçiştirme lütfen.” diye, Yahya Efendi’ye serzenişte bulunur. Yahya Efendi, “Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak hiç olur mu? Ben son derece ciddiye aldım ve size cevap yazdım.” der. Kanuni, “Lakin sadece neme lâzım yazmışsınız. Sanki beni bu işe karıştırma der gibi” deyince, Şeyh Yahya Efendi şu harikulade cevabı verir:  “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler görenler ‘Neme lâzım!’ deyip uzaklaşsa, koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, fakir fukaranın feryadı arşa çıksa da bunu taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle bir durumda devletin hazinesi boşalır, halkın itimadı sarsılır. Asayişe güven hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş de böylece mukadder hale gelir!” Bu cevabı asırlar önce Kanuni Sultan Süleyman Han’a veren ve onu buğulu gözlerle yolcu eden Şeyh Yahya Efendi, böylece bizi de yirmi birinci asırda meçhul bir malumla baş başa bırakmış olur: “Neme lâzım” değilse, peki ne lâzım?
Osmanlı İmparatorluğu’nun en mükemmel yıllarıdır; Garplıların ‘Muhteşem Süleyman’ dedikleri Kanuni gibi padişah, Ebussuud Efendi gibi şeyhülislâm, Sokullu gibi sadrazam, Sinan gibi mimar, Yahya Efendi gibi âlim, Barbaros gibi amiral ve Bâki gibi şair… Bütün bu zirveler, zâbit zoruyla sıraya dizilmiş neferler gibi değil de büyük bir senfoninin keyfiyet planını yansıtan notalar gibi saf ahenkle bir araya gelmiş, üstün nizam tablosunun delaletidir. Bu nizam tablosunun siyasetten ticarete, askeriyeden mimariye kadar madde ve manaya hâkim olduğu bir dönemde, Kanuni Sultan Süleyman yine de bir endişe taşımaktadır: “Bu hal, bu gidiş bir yerde tökezler mi? Devlet baş aşağı inişe geçer mi?” diye, zihninde vehimler dolaşmaktadır. Fikrine itimat ettiği, aynı zamanda da sütkardeşi olan meşhur âlim Şeyh Yahya Efendi’ye bir mektup gönderir ve: “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle, bizi aydınlat. Devletimizin akıbeti nasıldır? Bir gün izmihlale uğrar mı? Bir devlet hangi halde çöker?” diye sorar. Şeyh Yahya Efendi’nin yanıtı çok kısa olur: “Neme lâzım Sultanım!” Topkapı Sarayı’nda mektubu hayretle okuyan Kanuni, bu cevaba fazlaca bir anlam veremez ve soluğu doğruca Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhında alır. Kanuni, “Ne olur sorumuzu ciddiye al, bizi geçiştirme lütfen.” diye, Yahya Efendi’ye serzenişte bulunur. Yahya Efendi, “Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak hiç olur mu? Ben son derece ciddiye aldım ve size cevap yazdım.” der. Kanuni, “Lakin sadece neme lâzım yazmışsınız. Sanki beni bu işe karıştırma der gibi” deyince, Şeyh Yahya Efendi şu harikulade cevabı verir:  “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler görenler ‘Neme lâzım!’ deyip uzaklaşsa, koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, fakir fukaranın feryadı arşa çıksa da bunu taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle bir durumda devletin hazinesi boşalır, halkın itimadı sarsılır. Asayişe güven hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş de böylece mukadder hale gelir!” Bu cevabı asırlar önce Kanuni Sultan Süleyman Han’a veren ve onu buğulu gözlerle yolcu eden Şeyh Yahya Efendi, böylece bizi de yirmi birinci asırda meçhul bir malumla baş başa bırakmış olur: “Neme lâzım” değilse, peki ne lâzım?
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.