deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Osman Bezirci vefat etti

ASAYİŞ (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 07.01.2012 - 20:24, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:01
 

Osman Bezirci vefat etti

HABERİN VE OSMAN BEZİRCİʹNİN DİĞER RESİMLERİ İÇİN TIKLAYINIZ OKısa süre önce rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan Gebzeli Osman Bezirci yoğun bakım ünitesinde verdiği yaşam mücadelesine yenik düştü. Bezirci’nin Cenazesi bugün öğlen namazına müteakiben Çoban Mustafa Paşa Camiinden kaldırılacak. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve sevenlerine de başsağlığı dileriz. İŞTE HABERPİ.COMʹDAN CENGİZ YÜCAKʹIN 15.MART.2010 TARİHİNDE OSMAN BEZİRCİ İLE YAPMIŞ OLDUĞU RÖPORTAJIN TAMAMI Bezirci Osman mı yoksa Osman Bezirci mi? Eskihisar’ın köy olmaktan çıkarak hızla kentleşmesine karşılık, Bezirci Çiftliği “ben beton yığını olmayacağım” diye inadına direniyor. Hemen köy girişinde bulunan Bezirci Çiftliğine izinsiz yaklaşmanız halinde dahi kocaman iki Sivas Kangalının “sakın yaklaşma, geri dur yoksa ısırırım” şeklinde havlayışıyla birlikte uyarılıyorsunuz.. Lakin Eskihisar Feribot yolunun kenarındaki ormana sırtını dayamış olan bu yeşillikler içindeki muhteşem çiftliği görüpte yaklaşmayı istememek mümkün mü? Hele hele çiftliğin duvarına usta bir el tarafından çizilmiş olan kocaman boğa resmi, “gel gör beni” dercesine nasıl tahrik ediyor insanı bilemezsiniz.. Biz de daha fazla dayamadık bu tahriklere ve Sivas kangallarına meydan okuyarak dayandık çiftliğin kapısına ve başladık bağırmaya “kimse yok mu” diye.. Sanırım bizim sesimizden ziyade Kangallarının havlayışına daha fazla dayanamayan ihtiyar bir kovboy “geliyorum” dedi uzaktan.. Evet..evet yanlış okumadınız, Gebze’de bir kovboyun varlığından söz ediyorum. Başında geniş kenarlıkları olan siyah bir fotörü, üzerinde orijinal amerikan malı olduğu her halinden belli olan lewis marka kot pantolonu ve ayağındaki sivri burunlu ve yüksek ökçeli kovboy çizmeleri olan birisine “kovboy” demeyeceksiniz de kime diyeceksiniz.. “Geldim buyurun ne vardı” diye sordu gayet gür ve tok bir sesle.. “Ben gazeteciyim. Merak ettim çiftliğinizi, onun için geldim ama sizi görünce merakım ikiye katladı. Atınız da var mı sizin” diye kaşı soru ile atağa geçtiğimde “var tabi ki, olmaz olur mu” şeklinde cevap verdi gülerekten.. Gülmesinden anında umutlandım “yaşasın harika bir röportaj çıkacak” diye ve avucuma düşen bu fırsatı kaçırmamak için hemen harekete geçerek “başlayalım o zaman röportaja” deyiverdim.. “Olur” cevabını alınca içten bir “ohhhhh” çektim. Kangal engelini aştıktan sonra o sert görünümlü ihtiyar kovboyun yüreğinin derinliklerindeki yumuşak dokuya ulaşabilerek sohbet etmeyi başarabilmiştim. Çiftliğin orta yerinde kurulu bulunan kış şartlarından dolayı üstü açık olan bir kamelyanın altındaki tahta sıraya yan yana oturarak başladık söyleşiye.. Tarımın, ziraatın, hayvancılığın ve çiftçiliğin, İzmit ve İstanbul’u dahi besleyebilecek bir seviyede olduğu 1936 yılının Gebze’sinde doğmuş Osman Bezirci. Büyük dedelerinden Bezirci Hasan, Fahri ağa ile birlikte, Gebze’nin en varlıklı ağalarından biriymiş. Diğer dedesi yani annesinin babası ise dönemin Gebze Belediye Başkanı Nalbant Kadir Usta imiş.. İlkokulu Gebze’de ve ortaokulu Kadıköy’de tamamladıktan sonra Sultanahmet Erkek Sanat Enstitünü bitirmiş. Diplomayı alır almaz Haliç tersanesinde makine atölyecisi olarak, gemi inşa işinde çalışmaya başlamış. Dededen çiftçi olan Babası rahatsızlanınca, gelip çiftliğin bakımını ve işletimini üstlenmiş. -Zor olmadı mı tersane ustalığından çiftçiliğe ve hayvancılığa geçmeniz? -Niye olsun ki? Biz ta atadan beri çiftçiyiz ve çocukluluğum hep çiftlikte ve hayvanların arasında geçti. Şuanda TÜBİTAK’ın bulunduğu o kocaman arazi babamındı. Orada ahırımız vardı. Koyun, keçi, sığır ve inek beslediğimiz gibi at, eşek ve katırımız dahi vardı.. -At, eşek ve katır ne işinize yarardı? -Biz orada hayvancılığın yanı sıra hem ekin ekerdik hem de meyve sebze yetiştirirdik. Ürünü depoya neyle çekecektik. Meyveleri katır sırtında çarşı pazara ve manava götürüp satardık. Çarşı çeşmesinin karşısında Bakkal Hilmi vardı. Meyve ve sebzelerimizi o satardı. -Bu Eskihisar’da ki Bezirci Çiftliği de var mıydı o zamanlar? -Yok..yok burayı sonra ben kurdum. Tersane sonrasında 1966-68 arasında iki yıl orada çiftçilik ve hayvancılık yaptım. 1968 yılında TÜBİTAK arazilerimiz satın alınca, ben de gelip Eskihisar’da burayı kurdum. -Böyle değerli bir arazide hayvan beslemek için çiftlik mi kurulurmuş. Niçin gidip köylerde falan kurmadınız? -Pelitli köyünde kurmayı düşündüm ama veteriner İbrahim Çoban bey “ne işin var orada, yolu yok izi yok. Gel Eskihisar köyünde kur” dedi. 1969 yılında Eskihisar tamamıyla köydü. Gebze’ye çok yakındı ve akşamları Gebze’deki eve yürüyerek dahi gidebiliyorduk. Köylerde nakliye sorunu ve maliyeti vardı. O zamanlar kırk tane sığırım ve iki yüz baş koyunum vardı. Süt üretip istihsalciye satıyordum. 1990 yılında bu çiftlikten yetmiş baş koyunumu çaldılar.. -Çok üzülmüşsündür? -Mal canın yongası tabi üzüldüm ama en çok üzülmemin nedeni, kuzulu koyunlarımı çalmalarıydı.. -Şimdi kaç baş koyunu veya sığırın var? -Beş on tane sığır, beş on tanede koyunum var. Kurban zamanlarında biraz fazla oluyor. Ha bir de yarış atım var.. -Etrafınız apartmanlarla ve lüks villalar ile dolu ve siz bu değerli arazide çiftçilik ve hayvancılık yapmaya çalışıyorsunuz. Zor olmuyor mu? -Olmaz olur mu? Şu karşı tepedeki villanın sahibi habire beni şikayet ediyor belediyeye.. -Ne diye şikayet ediyor? -Yok etrafa koku saçılıyormuş v.s. Belediye ekipleri geliyor, böyle bir şey olmadığını görünce geri gidiyorlar. Ama adam pes etmiyor, dürbünle burayı gözlüyor “acaba ne yapıyorum” diye. Ben de savcılığa şikayet ettim “beni gözlüyor” diye.. -Deseniz ya başınız belada? -Sorma…geçen Kurban Bayramında kesim yapacağım yerin üstünü saç levhalarla kapattırdım. Şikâyet etti beni “inşaat yaptı” diye. Belediyede geldi söktürdü çatıyı.. -Bu yerin taliplisi çok olur, emlakçılar, inşaatçılar falan? -Olmaz mı? Neler neler teklif ediyorlar “yok villalar yapalım, yok havuzlu turistik tesis kuralım” gibilerinden.. -Vermiyorsunuz tabi ki? -Vermem. Bizim mayamızda çiftçilik var. Burası olmazsa yaşayamam. Benden sonra çocuklar isterse versinler. -Kaç çocuk var? -Üç kızım var. Hepsi yüksek tahsilli. İktisat ve mülkiyeyi bitirdiler. Bir tanesi şimdi İngiltere’ye yerleşti, orada çalışıyor. -Biraz sizi konuşalım mı? -Zaten konuşuyoruz ya.. -Yani şu fotorün ve kovboy çizmelerin v.s. -(Gülümsüyor) Geçenlerde İbrahim Karaomanoğlu Başkan ile birlikte bir heyet Osman Hamdi Bey müzesindeki resim sergisi açılışına gelmişlerdi. Ben de gitmiştim oraya. Karaosmanoğlu Başkan’ın yanındaki bir bayan, kıyafetimi ilginç bulduğunu söyledi. “Çiftçilik ve at sevgisi var içimizde. Bu benim doğal halim” dedim.. -Hep fotör takar mısınız? -Sürekli takarım. Tam on tane fotörüm var. İngiltere’de ki kızım her gelişinde ya yeni bir fotör ya da kovboy çizmesi getirir bana.. -Yarış atım var demiştiniz. Geziyor musunuz atla? -Var hem de saf kan İngiliz. Veliefendi’den çıkmış, üstelik hem yarış kazanmış hem de jokey kulübüne kayıtlı. Şimdi yarışamaz ama tay verecek. Hafta içinde binip geziyorum. -Eskihisar’da at üstünde, fotörlü ve kovboy çizmeli bir adam(…) İlgi çekici değil mi? -Bana ne. Bu benim doğal halim.. -Gebze’yi konuşalım mı biraz? -Konuşalım ama nesini konuşacağız Gebze’nin, her şey ortada? -Siz yine de anlatın Gebze’yi? -Nerden başlayayım? -Eskiden bugüne? -İki bin beş yüz nüfusumuz vardı, şimdi bir milyon olduk. Buradan okula trenle gidip gelirdik. Eskihisar’dan, Gebze’ye çıkarken, şimdiki Toprak düğün salonunun olduğu yerde domuz sürüleri ile karşılaşırdık. Bugün o bakımsız halimizden kurtulup, modern şehir olduk. Mustafapaşa caminin o tarihi resminin yanındaki ahşap bina dedemindi. SSK hastanesinin yanındaki eski mezarlığın dört buçuk dönümlük yerini biz hibe ettik sonra geri dönüp paramızla mezar yeri satın aldık. -Gebze’nin köklü aileleri kimlerdi? -Kandilciler, Fahri Ağalar, Ayvacılar(Başaranlar), Göçeoğulları, Dinçerler, Demirler(Demir Marketler), Kaleağasılar(Üstündağlar), Akifoğulları ve bizim Bezirciler.. -Bunların çoğusu İstanbul’da oturuyor şimdi Siz niçin yerleşmediniz İstanbul’a? -Beş yüz yıllık Gebzeliyiz. Ben ayrılmam ata yurdumdan. Kızlarım yerleşti ama ben son nefesime kadar burada kalmaya kararlıyım. -Niçin Bezirciler demişler size? -Dedem tarlada çift sürerken pulluğa bir küp altın takılmış. Deriden su kabının yani tulumun içine doldurmuş o altınları. Gebze’ye geldiğinde, köylüler “tulumu dolu götürdün dolu getiriyorsun hiç mi su içmedin” diye sormuşlar. O da “yok yok bezir koydum tuluma” deyince, “sen bezirci misin” diye takılmışlar. Öylece Bezirci kalmış dedemin adı. -Peki ne yapmış altınları? -(Gülümsüyor) Dedem çok hovardaymış, hovardalıkta yemiş hepsini.. Biz de gülüyoruz bu hoş öykü karşısında ve söyleşiyi bitirerek, ayrılık zamanı geldiğini fark ederek ayağa kalkıyoruz ve son anda aklımıza geliyor; -Köpeklerin adı var mı? -Var tabi ki birisi Karabaş, öteki Efe..
HABERİN VE OSMAN BEZİRCİʹNİN DİĞER RESİMLERİ İÇİN TIKLAYINIZ OKısa süre önce rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan Gebzeli Osman Bezirci yoğun bakım ünitesinde verdiği yaşam mücadelesine yenik düştü. Bezirci’nin Cenazesi bugün öğlen namazına müteakiben Çoban Mustafa Paşa Camiinden kaldırılacak. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve sevenlerine de başsağlığı dileriz. İŞTE HABERPİ.COMʹDAN CENGİZ YÜCAKʹIN 15.MART.2010 TARİHİNDE OSMAN BEZİRCİ İLE YAPMIŞ OLDUĞU RÖPORTAJIN TAMAMI Bezirci Osman mı yoksa Osman Bezirci mi? Eskihisar’ın köy olmaktan çıkarak hızla kentleşmesine karşılık, Bezirci Çiftliği “ben beton yığını olmayacağım” diye inadına direniyor. Hemen köy girişinde bulunan Bezirci Çiftliğine izinsiz yaklaşmanız halinde dahi kocaman iki Sivas Kangalının “sakın yaklaşma, geri dur yoksa ısırırım” şeklinde havlayışıyla birlikte uyarılıyorsunuz.. Lakin Eskihisar Feribot yolunun kenarındaki ormana sırtını dayamış olan bu yeşillikler içindeki muhteşem çiftliği görüpte yaklaşmayı istememek mümkün mü? Hele hele çiftliğin duvarına usta bir el tarafından çizilmiş olan kocaman boğa resmi, “gel gör beni” dercesine nasıl tahrik ediyor insanı bilemezsiniz.. Biz de daha fazla dayamadık bu tahriklere ve Sivas kangallarına meydan okuyarak dayandık çiftliğin kapısına ve başladık bağırmaya “kimse yok mu” diye.. Sanırım bizim sesimizden ziyade Kangallarının havlayışına daha fazla dayanamayan ihtiyar bir kovboy “geliyorum” dedi uzaktan.. Evet..evet yanlış okumadınız, Gebze’de bir kovboyun varlığından söz ediyorum. Başında geniş kenarlıkları olan siyah bir fotörü, üzerinde orijinal amerikan malı olduğu her halinden belli olan lewis marka kot pantolonu ve ayağındaki sivri burunlu ve yüksek ökçeli kovboy çizmeleri olan birisine “kovboy” demeyeceksiniz de kime diyeceksiniz.. “Geldim buyurun ne vardı” diye sordu gayet gür ve tok bir sesle.. “Ben gazeteciyim. Merak ettim çiftliğinizi, onun için geldim ama sizi görünce merakım ikiye katladı. Atınız da var mı sizin” diye kaşı soru ile atağa geçtiğimde “var tabi ki, olmaz olur mu” şeklinde cevap verdi gülerekten.. Gülmesinden anında umutlandım “yaşasın harika bir röportaj çıkacak” diye ve avucuma düşen bu fırsatı kaçırmamak için hemen harekete geçerek “başlayalım o zaman röportaja” deyiverdim.. “Olur” cevabını alınca içten bir “ohhhhh” çektim. Kangal engelini aştıktan sonra o sert görünümlü ihtiyar kovboyun yüreğinin derinliklerindeki yumuşak dokuya ulaşabilerek sohbet etmeyi başarabilmiştim. Çiftliğin orta yerinde kurulu bulunan kış şartlarından dolayı üstü açık olan bir kamelyanın altındaki tahta sıraya yan yana oturarak başladık söyleşiye.. Tarımın, ziraatın, hayvancılığın ve çiftçiliğin, İzmit ve İstanbul’u dahi besleyebilecek bir seviyede olduğu 1936 yılının Gebze’sinde doğmuş Osman Bezirci. Büyük dedelerinden Bezirci Hasan, Fahri ağa ile birlikte, Gebze’nin en varlıklı ağalarından biriymiş. Diğer dedesi yani annesinin babası ise dönemin Gebze Belediye Başkanı Nalbant Kadir Usta imiş.. İlkokulu Gebze’de ve ortaokulu Kadıköy’de tamamladıktan sonra Sultanahmet Erkek Sanat Enstitünü bitirmiş. Diplomayı alır almaz Haliç tersanesinde makine atölyecisi olarak, gemi inşa işinde çalışmaya başlamış. Dededen çiftçi olan Babası rahatsızlanınca, gelip çiftliğin bakımını ve işletimini üstlenmiş. -Zor olmadı mı tersane ustalığından çiftçiliğe ve hayvancılığa geçmeniz? -Niye olsun ki? Biz ta atadan beri çiftçiyiz ve çocukluluğum hep çiftlikte ve hayvanların arasında geçti. Şuanda TÜBİTAK’ın bulunduğu o kocaman arazi babamındı. Orada ahırımız vardı. Koyun, keçi, sığır ve inek beslediğimiz gibi at, eşek ve katırımız dahi vardı.. -At, eşek ve katır ne işinize yarardı? -Biz orada hayvancılığın yanı sıra hem ekin ekerdik hem de meyve sebze yetiştirirdik. Ürünü depoya neyle çekecektik. Meyveleri katır sırtında çarşı pazara ve manava götürüp satardık. Çarşı çeşmesinin karşısında Bakkal Hilmi vardı. Meyve ve sebzelerimizi o satardı. -Bu Eskihisar’da ki Bezirci Çiftliği de var mıydı o zamanlar? -Yok..yok burayı sonra ben kurdum. Tersane sonrasında 1966-68 arasında iki yıl orada çiftçilik ve hayvancılık yaptım. 1968 yılında TÜBİTAK arazilerimiz satın alınca, ben de gelip Eskihisar’da burayı kurdum. -Böyle değerli bir arazide hayvan beslemek için çiftlik mi kurulurmuş. Niçin gidip köylerde falan kurmadınız? -Pelitli köyünde kurmayı düşündüm ama veteriner İbrahim Çoban bey “ne işin var orada, yolu yok izi yok. Gel Eskihisar köyünde kur” dedi. 1969 yılında Eskihisar tamamıyla köydü. Gebze’ye çok yakındı ve akşamları Gebze’deki eve yürüyerek dahi gidebiliyorduk. Köylerde nakliye sorunu ve maliyeti vardı. O zamanlar kırk tane sığırım ve iki yüz baş koyunum vardı. Süt üretip istihsalciye satıyordum. 1990 yılında bu çiftlikten yetmiş baş koyunumu çaldılar.. -Çok üzülmüşsündür? -Mal canın yongası tabi üzüldüm ama en çok üzülmemin nedeni, kuzulu koyunlarımı çalmalarıydı.. -Şimdi kaç baş koyunu veya sığırın var? -Beş on tane sığır, beş on tanede koyunum var. Kurban zamanlarında biraz fazla oluyor. Ha bir de yarış atım var.. -Etrafınız apartmanlarla ve lüks villalar ile dolu ve siz bu değerli arazide çiftçilik ve hayvancılık yapmaya çalışıyorsunuz. Zor olmuyor mu? -Olmaz olur mu? Şu karşı tepedeki villanın sahibi habire beni şikayet ediyor belediyeye.. -Ne diye şikayet ediyor? -Yok etrafa koku saçılıyormuş v.s. Belediye ekipleri geliyor, böyle bir şey olmadığını görünce geri gidiyorlar. Ama adam pes etmiyor, dürbünle burayı gözlüyor “acaba ne yapıyorum” diye. Ben de savcılığa şikayet ettim “beni gözlüyor” diye.. -Deseniz ya başınız belada? -Sorma…geçen Kurban Bayramında kesim yapacağım yerin üstünü saç levhalarla kapattırdım. Şikâyet etti beni “inşaat yaptı” diye. Belediyede geldi söktürdü çatıyı.. -Bu yerin taliplisi çok olur, emlakçılar, inşaatçılar falan? -Olmaz mı? Neler neler teklif ediyorlar “yok villalar yapalım, yok havuzlu turistik tesis kuralım” gibilerinden.. -Vermiyorsunuz tabi ki? -Vermem. Bizim mayamızda çiftçilik var. Burası olmazsa yaşayamam. Benden sonra çocuklar isterse versinler. -Kaç çocuk var? -Üç kızım var. Hepsi yüksek tahsilli. İktisat ve mülkiyeyi bitirdiler. Bir tanesi şimdi İngiltere’ye yerleşti, orada çalışıyor. -Biraz sizi konuşalım mı? -Zaten konuşuyoruz ya.. -Yani şu fotorün ve kovboy çizmelerin v.s. -(Gülümsüyor) Geçenlerde İbrahim Karaomanoğlu Başkan ile birlikte bir heyet Osman Hamdi Bey müzesindeki resim sergisi açılışına gelmişlerdi. Ben de gitmiştim oraya. Karaosmanoğlu Başkan’ın yanındaki bir bayan, kıyafetimi ilginç bulduğunu söyledi. “Çiftçilik ve at sevgisi var içimizde. Bu benim doğal halim” dedim.. -Hep fotör takar mısınız? -Sürekli takarım. Tam on tane fotörüm var. İngiltere’de ki kızım her gelişinde ya yeni bir fotör ya da kovboy çizmesi getirir bana.. -Yarış atım var demiştiniz. Geziyor musunuz atla? -Var hem de saf kan İngiliz. Veliefendi’den çıkmış, üstelik hem yarış kazanmış hem de jokey kulübüne kayıtlı. Şimdi yarışamaz ama tay verecek. Hafta içinde binip geziyorum. -Eskihisar’da at üstünde, fotörlü ve kovboy çizmeli bir adam(…) İlgi çekici değil mi? -Bana ne. Bu benim doğal halim.. -Gebze’yi konuşalım mı biraz? -Konuşalım ama nesini konuşacağız Gebze’nin, her şey ortada? -Siz yine de anlatın Gebze’yi? -Nerden başlayayım? -Eskiden bugüne? -İki bin beş yüz nüfusumuz vardı, şimdi bir milyon olduk. Buradan okula trenle gidip gelirdik. Eskihisar’dan, Gebze’ye çıkarken, şimdiki Toprak düğün salonunun olduğu yerde domuz sürüleri ile karşılaşırdık. Bugün o bakımsız halimizden kurtulup, modern şehir olduk. Mustafapaşa caminin o tarihi resminin yanındaki ahşap bina dedemindi. SSK hastanesinin yanındaki eski mezarlığın dört buçuk dönümlük yerini biz hibe ettik sonra geri dönüp paramızla mezar yeri satın aldık. -Gebze’nin köklü aileleri kimlerdi? -Kandilciler, Fahri Ağalar, Ayvacılar(Başaranlar), Göçeoğulları, Dinçerler, Demirler(Demir Marketler), Kaleağasılar(Üstündağlar), Akifoğulları ve bizim Bezirciler.. -Bunların çoğusu İstanbul’da oturuyor şimdi Siz niçin yerleşmediniz İstanbul’a? -Beş yüz yıllık Gebzeliyiz. Ben ayrılmam ata yurdumdan. Kızlarım yerleşti ama ben son nefesime kadar burada kalmaya kararlıyım. -Niçin Bezirciler demişler size? -Dedem tarlada çift sürerken pulluğa bir küp altın takılmış. Deriden su kabının yani tulumun içine doldurmuş o altınları. Gebze’ye geldiğinde, köylüler “tulumu dolu götürdün dolu getiriyorsun hiç mi su içmedin” diye sormuşlar. O da “yok yok bezir koydum tuluma” deyince, “sen bezirci misin” diye takılmışlar. Öylece Bezirci kalmış dedemin adı. -Peki ne yapmış altınları? -(Gülümsüyor) Dedem çok hovardaymış, hovardalıkta yemiş hepsini.. Biz de gülüyoruz bu hoş öykü karşısında ve söyleşiyi bitirerek, ayrılık zamanı geldiğini fark ederek ayağa kalkıyoruz ve son anda aklımıza geliyor; -Köpeklerin adı var mı? -Var tabi ki birisi Karabaş, öteki Efe..
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.